Değiştir kendini, yeniden her gün, her an. Her gün yeni bir fırsat sana.

Aradığın güç içinde bunu hep hatırla.

Ne ara karmaşıklaştı iç dünyamız?

 

Çocukluğumuzda hayal dünyamızla oyunlar oynarken ne ara düştük dertler deryasına?

 

Biz büyüdük dünya karmaşıktı artık o küçük çocuk bıraktı hayal kurmayı, bıraktı iç dünyasıyla konuşmayı. Dışarda daha büyük bir dünya vardı, görüyordu.

 

Bu karmaşık dünyada hangi rolü oynayacaktı?

Kim olmalıydı?

Kurban olabilirdi mesela; sistemi, herkesi, her şeyi şikayet ederek, kızarak, kırılarak, korkarak yaşayabilirdi.

Ya da kurtarıcı olabilirdi; sanki birbirimizden ayrıymışız gibi üstten bakarak, küçümseyerek, yargılayarak ve yine şikayet ederek yaşayabilirdi hayatını.

 

Ve öyle de yaptı insanoğlu, zaman geçti ve o küçük çocuğun merhametini, sevgisini, mutluluğunu, anlayışını, iç dünyasını unuttu. Tutundu dışarının oyunlarına girdi araya zihin, yargılar oldu birbirini.

Hatırla en son ne zaman yargılarını, zanlarını, zihnini bir kenara koyup bir insanı sadece bir can olduğu için sevebildin?

Hatırlıyorum da küçükken önemli değildi kiminle oynadığım. Deneyimliyor, bir şeyler öğreniyor ve anı yaşıyordum. Paylaştığım oyuncakları kiminle paylaştığım önemli değildi, paylaşmanın mutluluğu vardı içimde. Kim olduğu önemli değildi sarıldığım kişilerin, bir cana sevgimi göstermenin neşesi vardı sadece. Düşsem, canım acısa da tekrar ayağa kalkmaktı önemli olan, başarabilmekti oyunda kalmayı. Birlikte olmak yeterdi anı paylaşmak için.

 

Peki ya sonra?

 

Korkularla tanıştı insanoğlu cesaretsizliği öğrendi. Canı yandı diye öğrendi öyle herkesi sevmemeyi. Kaygılandı diye öğrendi kontrol etmeyi. Kendini tanıyamamaktan yargılamayı öğrendi. Ve büyüdü o çocuk, bu karmaşıklıkta ben demeyi öğrendi. Yorumlar kattı yaşamına kendi biricikliğiyle. Yaşamaya çalıştı sadece kendi yöntemiyle. Ve iyi, kötü, doğru, yanlışları ayırdı zihninde sonunda kapattı kalbini, koydu kurallarını zincirledi kendini.

 

Herkes kendi penceresinde haklıydı ne de olsa. Haklı olmanın hazzını yaşamak varken bir başkasının gözünden bakmaya mı çalışacaktı insan? Bu karmakarışık dünyada ben demeyi henüz öğrenmişken başkalarını mı düşünecekti bir de? Kendi dertleri ona yeterken bir de onlarla mı uğraşacaktı? Ne çok sorun vardı çözecek, ne uzun yol vardı gidilecek. Zavallı çilekeş insanoğlunun biter miydi hiç derdi…

 

O küçük çocuğu bıraktı ve kayboldu insanoğlu.

 

Ben demenin hazzına, şikayet etmenin rahatlığına, paranın verdiği konfora, statünün verdiği ihtişama kapıldı gitti. Unuttu insanca sevmeyi, birlik olmayı, anlayışı, merhameti. Kalp sustu, konuştu zihin.

Halbuki Kalbimizin en derinlerinde dertlerimiz de aynı, sevinçlerimiz de.

İşin özü bu değil mi?

 

Hepimiz biricikken, hiç birimiz farklı değiliz birbirimizden.

Hatırla küçük çocuk,

Tohumunda sevgi var senin.